21 Aralık 2015 Pazartesi

Efsanelerden nasihatlar


Bizim geldiğimiz yıllarda (1950) Babıâli
adı son günlerini
yaşıyordu.
Giderek bazı gazeteler Babıâli’ye çıktılar, “Yeni
İstanbul” gibi.
Sonra sırasıyla
“Cağaloğlu” geldi.
Şimdi sanırız oda yavaş yavaş unutuluyor.
O yıllarda “Babıâli”
ayrıca oturulan bir mahalleydi de.
Konu komşu vardı.
Her neyse, 1970’li yıllara geçerken Babıâli’de tirajı büyük iki gazete vardı.
Biri Hürriyet, diğeri arkadan gelen Günaydın.
Günaydın’ın kurucusu Haldun
Simavi idi.
Rahmetli Sedat Simavi erken yaşta vefat etmiş, Hürriyet Erol Simavi’ye kalmış, Haldun Simavi de Günaydın’ı kurmuştu.
Günaydın hem şekil bakımından hem de içerik bakımından alışılmamış bir gazete idi, yadırganıyordu.
Diğer gazetelerde tek sütun haber olamayanlar Günaydın da manşetti.
Üstelik de baskı eskilere benzemiyordu, özellikle renkli baskı vardı.
Geçenlerde anılarını yayımlayan,
“Gazetecilikte Bir Ömür” diyen Nuyan
Yiğit Günaydın’da ve Haldun Bey’le çalışmış olmanın ilginç yanlarını anlatır.
***
Nuyan Yiğit “Cumhuriyet”te 12 yıl
çalışmıştı.
Oradan Hürriyet’e geçmiş ve
Haldun Simavi’yi tanımıştı.
Gazetede her sabah bir toplantı
yapılırdı.
Yazı işlerinden ilan servisine kadar...
Toplantının başkanı Haldun Simavi’ydi.
Sağ tarafına gazetenin genel yayın müdürünü, sol tarafa da yeni kurulan haber müdürünü alırdı.
Öncelikle eldeki, çıkmış gazete didik didik taranır, sonra ertesi günün gazetesinin çatısı çatılırdı.
Haldun Simavi her eleştirisine, önerisine “Yavrum” diye başlar, çoğunlukla da zehir zemberek eleştirilerini sıralardı.
Henüz cep telefonları piyasaya
çıkmamıştı.
Haberleşme hızında aksamalar
oluyordu.
Hem almakta, hem yayımlamakta
gecikiliyordu.
Öyle her serviste telefon yoktu.
Haldun Simavi haberi iletmekte
zorlananlara sokaklardaki telefon
kulübelerini önerirdi.
Elinde haberin varsa, iletilecek telefonun yoksa, sokakları dolaşır, yakaladığın boş kulübeden gazeteyi
arayabilirdin.
Ama daha telefoto icat edilmemişti, fotoğraf nakletmekte sıkıntı çekiliyordu.
***
Haldun Simavi ilginç
bir patrondu.
Sıkışırsa dizgi makinesinin başına oturur, arıza varsa tulumunu giyer, rotatif
dairesine inerdi.
Bakın nereden nereye geliyoruz...
Geçenlerde genç bir
arkadaş telefon etti:
“Sizce Babıâli’nin efsaneleri
kimlerdir?”
Biz efsane deyimine pek inanmasak da onun ne demek istediğini anladık.
Alışılmışın dışında patron tiplerini
soruyordu.
Bir sabah, sabah toplantısında
Haldun Bey bütün yazı işleri ve
muhabirleri topladı ve:
“Herkes ceplerinde ne varsa çıkarıp önüne koysun” dedi.
Herkes ceplerini boşalttı, önüne
koydu.
Haldun Bey sanki bir şey arıyordu, cepten çıkanlara dokunup bırakıyordu, teftiş bitince konuştu:
“20 kişisiniz, sadece üçünüz yedek
kalem taşıyor, sadece iki kişiden telefon
jetonu çıktı, bundan sonra herkesin
cebinde bir yedek kalem, 3 telefon
jetonu bulunacak.”
Sonra jeton ve kalemin önemini
Frank Sinatra’nın oğlunun kaçırılış
olayını örnek vererek anlattı.
Frank Sinatra’nın oğlu kaçırıldığı
zaman yanında kalemi olmadığından oto plaka numarasını yazamamış, on sentlik bozuk parası da olmadığı için polise
telefon edememişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder