30 Aralık 2017 Cumartesi
YÜZME ÖGRENMISLER
Zamanımız Fransız Yazar ve düsünürlerinden, egzistansiyalizmin günümüzdeki temsilcisi Jean Paule Sartre, asırı
derecede içki içermis. Bir dostu sormus:
— Niçin bu kadar içiyorsunuz?
— Kederlerimi bogmak için.
— O kadar içtiniz ki, kederleriniz hâlâ bogulmadı mı?
— Maalesef yüzme ögrenmisler...
BÖYLE BIR USAK
Sık sık çevresindeki, emri altındaki kisileri azarlar, kırarmıs. Yine öfkeli bir
anında usagını agır bir sekilde azarlamıs, hakarette bulunmus. Usak:
— Artık bu kadarı fazla, diyerek alıp basını gitmis.
Bunu duyan usak simsarları hemen Hüsrev Pasa’nın konagına damlamıslar. Hüsrev Pasa aradıgı usakta bulunmasını
istedigi nitelikleri sıralamaya baslamıs:
— Benim huyumu biliyorsunuz, bana buna göre bir usak bulacaksınız. Bulacagınız usak öyle zır cahil olmasın. Az çok
okuma yazma bilsin, biraz mürekkep yalamıslıgı olsun.
— Bulacagımız usagın böyle biri olmasına dikkat ederiz pasam.
— Bulacagınız usak hossohbet, nüktedan biri olsun. Biraz halden, dilden anlasın. Yorgun ve sıkıntılı zamanlarımda beni
eglendirsin.
— Bas üstüne pasam...
— Biraz hesap kitaptan da anlasın.
— Peki pasam.
— Biraz musikiden de anlasın. Malum müzik ruhun gıdasıdır, derler.
— Emredersiniz pasam.
Bu konusma sırasında orada bulunan devrin tanınmıs sairi Izzet Molla söze karısmıs:
— Pasam, sizin aradıgınız gibi birini hasmetli padisahımız da arıyormus.
Pasa merakla sormus:
— Ya öyle mi, ne yapacakmıs acaba?
— Sayet böyle birini bulabilirse sadrazam yapacakmıs.
anında usagını agır bir sekilde azarlamıs, hakarette bulunmus. Usak:
— Artık bu kadarı fazla, diyerek alıp basını gitmis.
Bunu duyan usak simsarları hemen Hüsrev Pasa’nın konagına damlamıslar. Hüsrev Pasa aradıgı usakta bulunmasını
istedigi nitelikleri sıralamaya baslamıs:
— Benim huyumu biliyorsunuz, bana buna göre bir usak bulacaksınız. Bulacagınız usak öyle zır cahil olmasın. Az çok
okuma yazma bilsin, biraz mürekkep yalamıslıgı olsun.
— Bulacagımız usagın böyle biri olmasına dikkat ederiz pasam.
— Bulacagınız usak hossohbet, nüktedan biri olsun. Biraz halden, dilden anlasın. Yorgun ve sıkıntılı zamanlarımda beni
eglendirsin.
— Bas üstüne pasam...
— Biraz hesap kitaptan da anlasın.
— Peki pasam.
— Biraz musikiden de anlasın. Malum müzik ruhun gıdasıdır, derler.
— Emredersiniz pasam.
Bu konusma sırasında orada bulunan devrin tanınmıs sairi Izzet Molla söze karısmıs:
— Pasam, sizin aradıgınız gibi birini hasmetli padisahımız da arıyormus.
Pasa merakla sormus:
— Ya öyle mi, ne yapacakmıs acaba?
— Sayet böyle birini bulabilirse sadrazam yapacakmıs.
GÖLGE ET
Arif Nihat Asya, Sinoplu Diyojen’in söyledigi ünlü
"Gölge etme, baska ihsan (iyilik) istemem!’" sözünü; ortamın ve
çevrenin insan yasamındaki etkisini anlatmak için söyle söylermis:
— Çölde Diyojen’e rastladım, gölge et, baska ihsan istemem, dedi.
NADIR GÜLER
Ünlü Türk karikatüristi Cemal Nadir Güler’e (1902—1947) ahbabı bir gün:
— Senin adın Güler, ama suratın hep asık duruyor, demis.
Cemal Nadir cevap vermis:
— Evet benim adım Güler, ama Nadir Güler...
ANKARA’NIN SEVILEN YANI
Yahya Kemal’in Istanbul’a hayranlıgı herkesçe bilinir. Siir ve yazılarının büyük çogunlugunun konusu Istanbul’dur. Onun
için Istanbul’dan ayrı olmak sevgiliden ayrı olmak gibidir.
Yahya Kemal, su veya bu nedenle Ankara’da ikamet etmek zorunda kalınca, Istanbul burnunda tütermis. Sormuslar
kendisine:
— Üstat, Ankara’nın sevdiginiz bir yanı yok mu?
— Var, demis, Ankara’nın Istanbul’a dönüsünü severim.
14 Aralık 2017 Perşembe
Yem
Temel yine palavra sıkıyordu:
– Haçan dün pir paluk tuttum ki kocaman.
– Demeee! Yoksa balina mı tuttun?
– Uyy yok uşağım, pen palinayı yem olarak kullandım daa...(acaba hangi paluktur pilin bakayim.Cevaplari alta yorum olarak yazin)
– Haçan dün pir paluk tuttum ki kocaman.
– Demeee! Yoksa balina mı tuttun?
– Uyy yok uşağım, pen palinayı yem olarak kullandım daa...(acaba hangi paluktur pilin bakayim.Cevaplari alta yorum olarak yazin)
İnadın bu kadarı...
Karadenizli bir vatandaş bir Fransız turisti kayıkla gezdiriyormuş.
Fransız bir ara sıkışmış ve yellenmeye başlamış. Buna içerleyen
Karadenizli de yellenmeye başlayınca bir yarıştır almış yürümüş. Bir Fransız, bir Karadenizli derken Fransızın sermayesi tükenmiş.
Karadenizlidende ses gelmeyince dönerek, yarım yamalak Türkçesiyle:
– Bravo... Bravo! demiş. İnatçı Karadenizli cevap vermiş:
– Bravo, bravo ama, n'aber ben sıçtım...
Eve gidince
Bir toplulukta fıkra , anlatılıyordu. Herkes katılırcasma kahkahalarla gülüyordu. Yalnız tek bir adam hiç gülmüyor, kasları çatılmış, küskün gibi oturuyor, asık suratı kimsenin gözünden kaçmıyordu. Nihayet yanındaki dayanamadı ve bir aralık:
– Siz niçin gülmüyorsunuz? Yoksa rahatsız mısınız? diye sordu.
– Hayır, rahatsız deyilum. Fakat fıkra anlatana küsmişum da,
onun içun eve gidince güleceğum...
Köpek
Temel birgün köpeğiyle tavla oynarken Sümela Manastırı'nı gezmeye gelen turistlerden biri bunları görür. Şaşıran turist hemen yanlarına yanaşır:
– Aaa, ne müthiş bir köpek? der.
Temel hiç oralı bile olmadan cevap verir:
– O kadar da değil canım, son üç eldir mars oluyor...
– Aaa, ne müthiş bir köpek? der.
Temel hiç oralı bile olmadan cevap verir:
– O kadar da değil canım, son üç eldir mars oluyor...
Aslan ve kurt
Aslan, kurda seslendi:
-Hey kurt! Gel sohbet edelim.
-Olmaz. Beni yersin sonra.
-Yemem. Bak inanmazsan pençelerimi, ağzımı bağlayayım.
Aslan, pençelerini, ağzını bağlayınca kurt heyecanla yaklaştı.
-İyi ama dedi, aslan... Neden bu kadar heyecanlanıyorsun ki?
Kurt cevap verdi:
-Neden olacak? İlk defa bir aslan yiyeceğim de...
-Hey kurt! Gel sohbet edelim.
-Olmaz. Beni yersin sonra.
-Yemem. Bak inanmazsan pençelerimi, ağzımı bağlayayım.
Aslan, pençelerini, ağzını bağlayınca kurt heyecanla yaklaştı.
-İyi ama dedi, aslan... Neden bu kadar heyecanlanıyorsun ki?
Kurt cevap verdi:
-Neden olacak? İlk defa bir aslan yiyeceğim de...
12 Aralık 2017 Salı
Opera
Temel'in annesi İstanbul'lu, babası Karadenizli idi. İstanbul'a geldiklerinde bir gün dayısı onu alarak değişiklik olsun diye operaya götürdü. Bir ara Temel dayısına sordu:
– Ortadaki yüksekteki adam niçin elindeki sopayla kadını korkitayı?
– Korkuttuğu falan yok Temel. O adam orkestranın şefi... Temel bir süre düşündükten sonra:
– Peki madem korkitmayı, kadın neden o kadar pağirayı?
ütü
Temel, iki kulağı da yanık olarak doktora koşar:
– Ütü yapıyordum, telefon çaldı. Telefon diye ütüyü kulağıma götürünce yandı, der. Doktor:
– Öbür kulağın nasıl yandı peki? diye sorar. Temel cevaplar:
– Onu da cankurtaran çağırırken yaktım!
– Ütü yapıyordum, telefon çaldı. Telefon diye ütüyü kulağıma götürünce yandı, der. Doktor:
– Öbür kulağın nasıl yandı peki? diye sorar. Temel cevaplar:
– Onu da cankurtaran çağırırken yaktım!
Kravatın önemi...
Çölde bir adam. Susuzluktan kumların üstünde sürünürken birden bir kervan görünmüş. Adam "Suuuu su" diye yalvarırken, kervanbaşı: – Su veririm ama, bir bardak su vermek için develerime yüklü kravatlardan bin tane alman gerekir, demiş.
– Kardeşim, çölün ortasında ben kravatı ne yapayım? demeye kalmamış, kervan çekip gitmiş. Adam kıvranıyor susuzluktan... Az sonra bir kervan daha görünmüş. Biçare yine su istemiş. Bu kervanın başı da:
– Olur, demiş, "ama bir bardak su vermek için develerimde yüklü kravatlardan beş bin tane alman gerekir."
– Yahu çölde bu kravat merakından öleceğim. Ben su diyorum siz kravat, demeye kalmamış, o kervan da gitmiş. Adamcağız sürüne Sürüne ilerlemiş. Birden karşısına şahane bir köşk çıkmış. Çölün ortasında bir köşk. Su bulmak hayaliyle köşkün kapısına yönelmiş. Kapıda üniformalı, iri-yarı bir kapıcı... Eli de silahlı:
– Dur, giremezsin?
– Niye giremiyorum?
– Bu köşke kravatsız girmek yasaktır!
10 Aralık 2017 Pazar
Borcun vadesi
İyi yürekli bir vezir, yoksul ve muhtaçlara devlet hazinesinden borç para veriyordu, borç alanlar:
– Bunu ne zaman geri ödeyeceğiz? diye sorduklarında,
– Padişahımız ölünce ödersiniz, diye cevap veriyordu. Bu duruma şahit olan birisi bir gün padişaha:
– Efendimiz, sizin veziriniz devletinizin hazinesinden muhtaçlara borç para veriyor, vadesini de sizin ölümünüze bağlıyor. Demek ki niyeti kötü, sizin bir an önce ölmenizi istiyor, siz ölünce de paraları zimmetine geçirecek,
diye gammazladı. Bu gammazlık üzerine padişah vezirinden şüphelenmeye başladı. Vezirim huzuruna çağırıp söylenenlerin doğruluk derecesini ve maksadının ne olduğunu sordu. Vezir sıradan bir vezir değildi. Zekâsı ve uyanıklığı dillere destandı. Padişahı yatıştıran ve yüreğini ferahlatan şu açıklamayı yaptı:
– Söylenenler doğrudur. Ben hazineden muhtaçlara borç para veriyor, vadesini de sizin ölümünüze bağlıyorum. Ama bunu sizin ölmenizi değil, tersine çok yaşamanızı istediğim için yapıyorum. Bilirsiniz ki, her borçluya borcunun vadesi kısa gelir, vade dolmasın diye dua eder. Bu demektir ki borçlarını siz ölünce verecek olanlar, borçlarının vadesi dolmasın diye sizin ölmemeniz için dua edeceklerdir. Allah katında en makbul dualardan biri de borç altındaki kullarının duasıdır. Benim de maksadım ömrünüzün uzunluğu, sağlık ve afiyetinizdir.
– Bunu ne zaman geri ödeyeceğiz? diye sorduklarında,
– Padişahımız ölünce ödersiniz, diye cevap veriyordu. Bu duruma şahit olan birisi bir gün padişaha:
– Efendimiz, sizin veziriniz devletinizin hazinesinden muhtaçlara borç para veriyor, vadesini de sizin ölümünüze bağlıyor. Demek ki niyeti kötü, sizin bir an önce ölmenizi istiyor, siz ölünce de paraları zimmetine geçirecek,
diye gammazladı. Bu gammazlık üzerine padişah vezirinden şüphelenmeye başladı. Vezirim huzuruna çağırıp söylenenlerin doğruluk derecesini ve maksadının ne olduğunu sordu. Vezir sıradan bir vezir değildi. Zekâsı ve uyanıklığı dillere destandı. Padişahı yatıştıran ve yüreğini ferahlatan şu açıklamayı yaptı:
– Söylenenler doğrudur. Ben hazineden muhtaçlara borç para veriyor, vadesini de sizin ölümünüze bağlıyorum. Ama bunu sizin ölmenizi değil, tersine çok yaşamanızı istediğim için yapıyorum. Bilirsiniz ki, her borçluya borcunun vadesi kısa gelir, vade dolmasın diye dua eder. Bu demektir ki borçlarını siz ölünce verecek olanlar, borçlarının vadesi dolmasın diye sizin ölmemeniz için dua edeceklerdir. Allah katında en makbul dualardan biri de borç altındaki kullarının duasıdır. Benim de maksadım ömrünüzün uzunluğu, sağlık ve afiyetinizdir.
Uğursuzluk kimde?
Emevi hükümdarlarından Abdülmelik'in oğlu, ava giderken rastladığı tek gözlü adamı yakalattırıp suyu çekilmiş bir kuyuya kapattırdıktan sonra:
– Bugün avda kısmetimiz bol olursa serbest bırakacağım bu adamı, demiş. Ama avlanamazsak, önümüze çıkışını uğursuzluk sayıp başını kestireceğim.
Bol bol avlanmış ve dönüşte adamı kuyudan çıkarttırmış. Adam, şehzadeye dönmüş:
– Beni uğursuz saydınız ama, uğursuz olmadığım anlaşıldı. Bense kendi yolumda giderken, kimseye bir zararım yokken, gün boyu kuyuda hapis kaldım, ölüm tehdidi altında yaşadım. Şimdi siz söyleyin: Uğursuzluk bende mi, sizde mi?
– Bugün avda kısmetimiz bol olursa serbest bırakacağım bu adamı, demiş. Ama avlanamazsak, önümüze çıkışını uğursuzluk sayıp başını kestireceğim.
Bol bol avlanmış ve dönüşte adamı kuyudan çıkarttırmış. Adam, şehzadeye dönmüş:
– Beni uğursuz saydınız ama, uğursuz olmadığım anlaşıldı. Bense kendi yolumda giderken, kimseye bir zararım yokken, gün boyu kuyuda hapis kaldım, ölüm tehdidi altında yaşadım. Şimdi siz söyleyin: Uğursuzluk bende mi, sizde mi?
7 Aralık 2017 Perşembe
Pirenin ölüsü
Müşteri otelciyi çağırdı, duvarı göstererek:
– Hani odalarımız temizdir, demiştin. Hani pire falan yoktu. Bak şuraya... Otelci eğilip dikkatle baktı:
– Evet haklısınız. Ama o pire ölü. Bu cevap karşısında müşteri boynunu büktü, otelci de işinin başına gitti. Ertesi sabah otelci sordu:
– Nasıl rahat uyudunuz mu?
– Valla uyuyabil şeydim belki rahat ederdim ama... Sizin şu ölü pire yok mu birader...
– Ne olmuş ölü pireye?
– Siz haklıymışsınız. Gerçekten ölüymüş o pire... Ama cenaze töreni o kadar kalabalık oldu ki. Eşi, dostu, akrabası, bütün pireler hazırdı törende...
Postaci
Adamın biri arkadaşına dert yanıyordu:
– Sorma başıma gelenleri, dedi. Biliyorsun geçen yıl trende bir kızla tanışmıştım. Bana pek yüz vermemişti. Ben de her gün kendisine bir kart yolluyordum. Sonunda ne oldu biliyor musun?
– Ne oldu?
– Kız evlenmeye karar vermiş.
– Öyleyse tebrikler.
– Yok canım benimle değil. Her gün kapısını çalıp, benim gönderdiğim kartları götüren postacı ile...
Selam
İki hemşehri aynı bölükte askerliklerini yapıyorlar... Yan-yana yürüdükleri bir sırada, yanlarından geçen kamyona biri selam durunca öbürü soruyor:
– Neden selam verdin?
– Görmedin mi? Kamyonun üzerinde General Motors yazıyordu.
– Neden selam verdin?
– Görmedin mi? Kamyonun üzerinde General Motors yazıyordu.
Ne yer ne yedirir
İki kurt aç kalmış, kıvır kıvır yiyecek bir şeyler arıyor. Biri görmüş geçirmiş tecrübeli, öteki genç ve acemi...
Bir kayanın başına geliyorlar, bakıyorlar ki altlarında kalabalık bir koyun sürüsü. Genç kurt, yaşlı olana dönüp çoban köpeğini gösteriyor ve:
– Bak dayı, şurada bize benzeyen biri var. Gidip ondan iki koyun istesek vermez mi? diyor. Yaşlı kurt başını sallıyor:
– Sen bilmezsin yeğenim, ona koyun iti derler. Kitapsız, ne yer ne de yedirir!.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)