12 Mart 2016 Cumartesi

kırk yıldır

Vaktiyle İstanbul'da kamyon şoförlüğü yapan bir iş adamı anlatmıştı...
"O zaman gencim, güçlüyüm, taşı sıksam suyu çıkar. Bir gün kamyonumla Reno marka bir arabaya çarptım. Suçluydum. Adamın arabası mahvolmuştu. Para ödememek için Reno'nun içinden çıkan cılız adama bağırmaya başladım. Adam beni sakinleştirmeye çalışıyor, bense avazım çıktığı kadar bağırıyor-dum. Çok korktu. Lütfen bağırmayın, diyordu. Ben bunu fırsat bilerek iyice abarttım ve adama yüklendim. Kırılan farımın parasını almak için bağırmaya devam ettim. Adam da "Peki, o zaman karakola gidelim" dedi. Karakoldaki bütün polisler arkadaşım olduğu içen hemen kabul ettim ve adamı sürüte sürüte karakola götürdüm. Dışarıdaki polislerle selamlaştığı-mı gören adam iyice korktu. Komiserin odasına girdiğimizde, komiser ayağı kalktı. Kendi kendime "Ne çok tanıdığım!" var diye gururlandım. Komiserin, "Buyurun sayın savcım." demesiyle, benim "Eyvah!" demem eş zamanlıydı. Rezil olduğuma mı yanayım, sabaha kadar yiyeceğim dayağa mı?
Komiser, savcıya "Ne içersiniz efendim?" deyince, savcı: "Ben bir çay alayım, arkadaşıma da soğuk bir su verin!" dedi. Bayılmak üzereydim. Oturmamı söyledi, oturdum. Bu arada çay ve su geldi. O çayını içti, ben de suyu içmeye çalıştım. Bir an önce dayak faslına geçilse de bitse bu iş diyordum.
Savcı bey çayını içtikten sonra, "Gidebilirsiniz Ali bey!" dedi.
Keşke dövseydi beni. Keşke nezarete falan atsaydı. Eminim çok daha az üzülürdüm.
İçtiğim su halen boğazımda ama o gün öğrendiklerim beni tam kırk yıldır yönetiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder