23 Kasım 2016 Çarşamba

Demirel den anekdotlar

Sami Süleyman Gündoğdu Demirel 1 Kasım 1924 Isparta doğumlu, Türk inşaat mühendisi ve siyasetçi. Türkiye Cumhuriyeti'nin 9. cumhurbaşkanı olup, 1965-1993 yılları arasında da 7 farklı hükümette yaklaşık 12 yıllık bir süreyle başbakanlık yaptı.

Siyaset sürecinde birbirinden önemli hala akla gelince tebessüm ettiren bazı sözler sarf etti. İşte Süleyman Demirel'den inciler.

''Genelevleri kapatalım da, millet bizi mi sevsin?" 

NERESİNİ SIKACAKTIM

60’lı yıllar… Kıbrıs meselesi nedeniyle İngiltere’yle Türkiye’nin arası kötü. Tam da bu sırada Demirel İngiltere’ye ziyarete gidiyor. Dönüşte gazetecilerle arasında geçen diyalog ise şöyle:
-Efendim, neden İngiliz Dışilişkiler Bakanı’nın elini sıktınız?
-Neresini sıkacaktım kardeşim.



BENZİN VARDI DA BİZ Mİ İÇTİK?


Süleyman Demirel’in, zamanında benzin yokluğu hakkında kendisine gazetecilerden yönelen sorulara verdiği efsanevi cevap.
Bu cevap şöyle devam etmiştir: Su mu daha değerlidir benzin mi? Tabii ki su, benzin içilmez ama su içilir.

12 adalar
Demirel Başbakan. 12 ada konusunda Yunanistan ile yine sorun yaşanmış, karşılıklı kılıçlar çekilmiş. Ertesi gün kabine toplanmış ve toplantı uzun saatler sürmüş. Dışarıda gazeteciler merakla yapılacak olan açıklamayı bekliyor:
- Sayın Başbakan, Yunanistan Ege Denizi'nin bir Yunan gölü olduğunu iddaa ediyor. Cevabınız ne olacak?
- Ege bir Türk gölü değildir. Ege bir Yunan gölü de değildir. Ege zaten bir göl de değildir!!!
ÜSTÜNE OTURALIM MI OTURMAYALIM MI?
‘70 sente muhtacız !
Türkiye’de 70’lerin sonunda yaşanan ekonomik krize atfen sarf edilmiştir. Demirel, dış ticaret açığındaki artışı ve döviz darboğazını bu sözle ifade etmiştir.

Ben altı kere gittiysem yedi kere geldim: Başbakanken bir programda kendisine "sizi o bulunduğunuz yerden altı defa indirdiler, hala orada nasıl duruyorsunuz?" diyen gazeteciye verdiği cevap
Beşiktaş'ı niye sormuyorsun? (kendisine fenerbahçeyi mi, yoksa galatasarayı mı tuttuğunu soran muhabire cevaben)
ŞAPKAYI GAPTIRMAM!
Bana, "milliyetçiler adam öldürüyor" dedirtemezsiniz.

Kırıkkale’de cephane fabrikası patlamıştır. neden önlem alınmadığı gazete manşetlerininden inmezken Demirel kendi uslübuyla olayı değerlendirir:  Kimin aklına gelir patlayacagı?

Ben bir gün evimde otururken Çankaya'ya çıkayım diyerek çıkmadım.

Duygu Asena'nın ilk popüler olduğu dönemlerde kendisine konu hakkındaki düşünceleri soruldu.
Demirel: "Bunun icabı vardır veya yoktur bu ayrı bir mesele… İcabı yoksa fuzuli bir şey yapılmış olmaz yine de… İcabı varsa feminizim fevkalade bir şeydir"
YOLLAR YÜRÜMEKLE AŞINMAZ

Yollar yürümekle aşınmaz
Demirel bu sözü, 8 kasım 1968’de AP Ankara İl Kongerisinde sokaklara dökülen halk için söylemiştir. Daha sonra da “kimse beni yanlış çıkarmak için , bakalım yollar yürümekle eskir mi diyerek daha fazla yürümemiştir" diye geliştirmiştir.

Kendisine yönelik eleştirilere: Kızdırmayın adamı bakayım

1 Şubat 1978, AP Genel Başkanı, Ana Muhalefet Partisi Lideri: Hükümetin başını kontrgerillanın ne olduğunu ve nereye bağlı olduğunu açıklamaya davet ediyorum?
24 Kasım 1990, DYP genel başkanı, ana muhalefet lideri: Hukuk devletinde bu tür örgütlere yer yoktur. Parlamento'nun bu toplumsal tehlikeye, hukuk dışılığa ve devlet içindeki bu gizli örgütlenmeye karşı çıkması bir görev haline gelmiştir

24 şubat 1993, Başbakan: Kontrgerilla tartışması kadar Türkiye'de havanda su dövülen bir konu yoktur. Deniyor ki, araştıralım. O zaman her şeyi araştıralım, yarın güneş doğacak mı diye araştıralım"

Muhabir: Efendim, derin devlet nedir?
Demirel: Derin devlet, normal devletin raydan çıkmış halidir.

Dün dündür, bugün bugündür.

Bir kış PKK ateşkes ilan ettiğinde o vazgeçilmez üslubuyla devletin bakış açısını çok güzel özetler:

“Kan döken insanlar ‘biz kan dökmekten vazgeçtik’ derlerse, ‘iyi yaptınız, alın size bir mükâfat verelim’ denmesi mümkün değil. Kan döken insanlara ‘aman vazgeçmeyin, kan dökmeye devam edin’ demek de mümkün değil. Kan döken insanlar bundan vazgeçerlerse, bu iyi olmadı demek de mümkün değil.”

Dört kaz teslim etsen, akşama üçünü kaybedip gelir (1980 öncesinde Bülent Ecevit’e)
Enkaz devraldık.
Artık bu cümleyi sarf etmeyen hükümet kalmadı. Seçilir seçilmez ilk olarak "enkaz devraldık" diyorlar ama bu cümleyi siyasi hayatımıza ilk sokan Demirel'in ta kendisidir...

Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 'tartışmalı' cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde hiçbir üniversitede protesto gösterisi yapılmamasının dikkat çekici olduğunu ifade etti.

Demirel, "nerede bu ODTÜ'lü öğrenciler?" diye sordu ve sonra istediği tepkiyi aldı:
“Nerede bu ODTÜ'lüler" diyen Demirel'e, odtü senatosu Çankaya seçimine yönelik sert bir bildiri yayımlayarak cevap verdi.

Fırat'ın kenarındaki bir kuzudan ben sorumluyum.

Kırk günde kabak yetişmez.(1978 de CHP'nin 40 günde Türkçe bilmeyen öğretmenleri alıp öğretmen yapması için demiştir.)
TEK KELİMEYLE İYİ, İKİ KELİMEYLE İYİ DEĞİL

Demirel'in eski tayfasının bulundugu bir ortamda bir gazeteci sorar
" Sayın Demirel, Türkiye'nin durumunu tek kelimeyle özetler misiniz?"
Demirel: iyi..
Herkes şaşırır, Demirel mevcut duruma iyi demiştir sonuçta. Ama devam eder.
Demirel: Ama iki kelimeyle özetlememi isterseniz "iyi değil"..
O KÖPRÜYÜ BEN YAPTIM
Üniversite ziyaretlerinden birinde sol görüşlü bir öğrenci Demirel’i sıkıştırmaya çalışır.
- Türkiyede yapılan her türlü işi sahiplenmek gibi bir adetiniz var…
- Sen nerde oturuyorsun?
- Niye ki? Kadıköyde!
- Hah işte buraya her gün gelmek için üstünden geçtiğin köprü var ya
- ee evet
- Onu işte ben yaptım!

Türkiye’nin Avrupa Birliği'ne girmek için tarih alma konusunu şu fıkrayla değerlendirmiştir:

"Avrupa Birliği'ne girmek isteyenler sınava alınıyor. Bulgaristan sınava giriyor, 'atom bombası ne zaman atıldı' diye soruluyor. '1945' diyor, 'geçtin' deniyor.
Daha sonra romanya sınava giriyor. 'atom bombası nereye atıldı' deniyor, 'Japonya' diyor, 'sen de geçtin' deniyor.

Türkiye'ye sıra gelince 'atom bombası atıldıktan sonra ölenlerin isimleri, soyadları, doğum yerleri, mesleklerini söyle' deniyor.

Şartlar ne kadar ağır olursa olsun Türkiye ve Avrupa sıkıntıları aşacaktır ve Türkiye, AB'nin tam üyesi olacaktır."

 anekdot rahmetli Mustafa Diken'den. Mustafa Diken'i Zonguldak'ın yaşlıları iyi tanır.Kendisi özellikle 1960'lı yıllarda Zonguldak'ın en önemli politikacısıydı. O zamanlar başbakan olan Süleyman Demirel ile doğrudan ve samimi konuşabilen nadir insanlardan biriydi. Zonguldak Şehir Kulübünde bana anlattığını aynen aktarıyorum.   
-Abdülkadir Ünek'i EKİ müessese müdürü yaptırmak için,yanımda bir heyetle Süleyman Bey'in Ankara Güniz Sokak'daki evine gittik. Kendisi bizi çok iyi karşıladı. İsteğimizi ilettik ve kendisinden olur cevabını da aldık. Sonra vedalaşıp çıkmak üzere kapıya yöneldik. Ayağım sakat olduğu için iki arkadaşım da koluma girmişti. Fakat olur cevabı almamıza rağmen ben hala kuşkulu idim ve kolumdaki arkadaşlara; ''Bu d..s bizi yine kandırdı galiba!'' dedim. Bunun üzerine, arkamdan ''Hala ikna olmadın mı Sayın Diken!'' diyen Süleyman Bey'in sesini işitmez miyim! Meğer Süleyman Bey bizi uğurlamak için arkamızdan geliyormuş! Çok utandım. O arada keşke yer yarılsaydı da içine girseydim diye düşündüm.   İkinci anekdot eski bir müsteşardan.    Bir heyetle Süleyman Bey'in Güniz Sokak'daki evine gitmiştik.İçeride başka bir heyet olduğu için bizi bekleme salonuna aldılar. Süleyman Bey içerideki heyeti yolcu edince bizi oturma odasına aldı. Bize ne içeceğimizi sormadan çay söyledi. Ama bu arada, etraftaki tabaklarda bulunan kırıntılardan, bizden önceki gruba bisküit de ikram edildiğini anlamıştık. Bunun üzerine, grup liderimiz, tabii ki Süleyman Bey'in hoşgörüsüne güvenerek; ''Sayın Genel Başkanım, biliyorsunuz sizi çok severiz. Öl dediğiniz yerde ölürüz. Bizden önceki heyet ise aslında sizi sevmez. Dışarıya çıkınca arkanızdan konuşurlar. Bize çay ikram ettiniz; teşekkür ederiz. Ama onlara bizden daha çok değer veriyorsunuz ki, onlara çayın yanında bisküit de ikram etmişsiniz.'' diye sitem etti.   Bunu gülerek dinleyen Süleyman Bey; ''Ben size bir fıkra anlatayım da size isterseniz çay da ikram ederim.'' dedi. Biz lütfen anlatın deyince şu fıkrayı anlattı:  
- İngiltere'de kör bir adam sokakta eğitilmiş köpeği ile dolaşıyormuş. Köpek adamı trafikte yolun karşısına yeşil ışıkta geçirip kırmızı ışıkta durduruyormuş. Fakat köpeğin o gün aksiliği tutmuş ve adamı kırmızı ışıkta karşıya geçirmeye kalkmış. Bu arada da bir araba adama çarpıp yolun kenarına savurmuş. Herkes adamın başına toplanmış, kimisi ambulans çağıralım diyor, kimisi bir şeyin var mı diye soruyor, kimisi adama masaj yapıyormuş. Bütün bunlar olurken adam cebinden bisküit çıkararak köpeğe yedirmeye çalışıyormuş. Bunu gören insanlardan biri adama; ''Yahu bu köpek az kalsın seni öldürüyordu. Sen kalkmış bir de bu köpeği ödüllendiriyorsun!'' deyince; kör adam şöyle demiş; ''Ben bu köpeği becereceğim de, bir yerlerini karıştırmamak için bisküit veriyorum!''   Fıkra bitince heyetin lideri şöyle demiş; ''Mesajı aldık Sayın Genel Başkanım; sakın bize bisküit falan ikram etmeyin!''   İşte böyle bir adamdı rahmetli Süleyman Demirel. Şimdikiler ders alsın!

Türkeş Türk çocuğu, Ecevit halk çocuğu, Erbakan Müslüman çocuğu, biz o... çocuğu muyuz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder