23 Kasım 2016 Çarşamba

ÖKüz deyip gecme



Askerliğin on beş sene olduğu yıllarda, Kemalân ailesinden biri asker olmuş. Onu Yemen’e vermişler. Aradan dokuz sene geçmiş. Bunun küçük bir kardeşi de yetişip asker olmuş. Tesadüf bu ya, o da ağabeyinin görev yaptığı bölüğe düşmüş. İki kardeş birbirini tanımadan tam beş sene aynı bölükte görev yapmışlar. Bu arada askerliği on beş seneden beş seneye indiren kanun çıkmış. İki kardeşin de aralarında bulunduğu Yemen ordusunun kıdemi müsait bütün personeli terhis olmuş. Yemen, imparatorluğumuzun en güney ucunda olduğundan, terhis olanların hepsi kuzeye yönelmiş. Yolda Arabistanlılar ayrılmış, bizimkiler devam etmiş; Mısırlılar ayrılmış, bizimkiler devam etmiş; Suriyeliler ayrılmış, bizimkiler devam etmiş; Batı Anadolulular ayrılmış bizimkiler devam etmiş, Doğu Anadolulular ayrılmış bizimkiler devam etmiş… nihayet “Serkuran” denilen ve halen Eyüpler ile Şerifoğulları mahallelerimiz civarında bulunan bir mıntıkaya geldiklerinde ikisi yalnız kalmış. Bu arada orada yaşlı bir öküz görmüşler. Büyük kardeş hemen öküzünü tanımış, hasretle koşmuş, hayvanın boynuna sarılıp gözlerini öperek ağlamaya başlamış. Küçük kardeş de aynı şeyi yapmış. İki kardeş bir süre ağlaştıktan sonra birbirinin farkına varmışlar. Biri demiş ki, 
-“yahu bu öküz bizim, sen niye ağlıyorsun?” Öteki, 
-“Haydi oradan canım, öküz benim!” deyip tartışmaya başlamışlar. Tartışma kızışmış. İş tatsızlığa varmak üzere imiş ki, büyük kardeşin gözü parlamış,
- “yahu, dur bakalım, bu öküz ikimizin ise, biz birbirimizin nesi oluruz?” Öteki
- “o halde biz kardeşiz!..” deyip ağabeyinin elini öpmüş. İki kardeş orada birbirine sarılıp hasret gidermişler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder