31 Ekim 2014 Cuma

ACELE



Nasreddin Hoca bir gün eşeğine binmiş yolda giderken eşek
birden koşmaya başlamış. Hoca her ne kadar eşeği
durdurmaya çalıştıysa da mübarek hayvanı durduramamış.
Hoca’nın eşeğin üstünde rüzgar gibi geçtiğini görenler:
- Hayırdır Hocam, bu telaş niye? Nereye yetişeceksin böyle?
Hoca bozuntuya vermemiş ve arkasından endişeli gözlerle
kendisine bakanlara bağırmış:
- Merak edecek bir şey yok! Eşeğin acelesi var da!..

EVLİLİK


Hoca’ya sorarlar:
- Hocam, evlilik ne demektir?
Hoca:
- Gündüzleri çifte hırlama, geceleri de çifte horlama!

TESELLİSİ YOK



Günün birinde Hoca’nın karısı ölür. Fakat Hoca’da ciddi bir
üzüntü görülmez. Bir müddet sonra eşeği de ölünce Hoca yas
tutmaya başlar. Bu işe şaşıran komşuları sorar:
- Bu nasıl iş Hocam, karın öldüğünde bu kadar üzülmedin;
eşeğin öldü, bir haftadır karalar bağladın?
- Karım öldüğünde hepiniz; üzülme, sana yeni bir hatun
buluruz diye beni teselli ettiniz fakat hiç kimse yeni bir eşek
alırız demiyor..?

TAŞLAR ve KÖPEKLER



Nasreddin Hoca, bir kış günü şehre gitmek için yola çıkar. Her
taraf buz tutmuştur. Birden çevresini köpekler sarar. Taş
almak için eğilir. Ama hangi taşa el atsıysa bir türlü yerinden
kıpırdamaz. Köpeklere bakarak:
- ‘Ey Allah’ım bu ne tuhaf memlekettir? Bütün taşlar bağlı,
bütün köpekler serbest!’

MUM



Hoca ahbaplarıyla sohbet ederken evinin ne kadar güneş
gördüğünden, hiç soba kullanmadığından bahsediyordu.
Arkadaşları onun bu soğukta anlattıklarına inanmadılar.
Hocayla takıştılar:
- Hocam, söylemesi kolay! Hele sen sabaha kadar köy
meydanında kalda görelim. Dayanırsan sana mükellef bir
ziyafet sofrası bizden, yok vazgeçersen bize bir akşam
yemeği senden. Hoca, kendine toz kondurmak istemez ve
öyle olsun der. Sabaha kadar köy meydanında buz keser ama
bozuntuya vermez. Sabah ahbaplarına:
- Ziyafet hazırlıklarına başlayın bakalım, der.
Adamlardan biri karşı çıkar:
- Hoca, Hoca! Yok öyle yağma! Sen bizim evin penceresindeki
mumdan istifade ısındın galiba… Hoca, her ne kadar olmaz
öyle şey; senin evin meydanın öbür ucunda dediyse de
kimseyi ikna edememiş. Oldu bittiye getirip akşam Hoca’nın
evine doluşmuşlar. Hoca da ne yapsın, geçmiş mutfağa…
Bekle bekle Hoca’dan ses yok. Bir de bakmışlar ki Hoca;
kocaman kazanın altına bir mum yakmış, elinde kepçe
karıştırıp duruyor. Misafirler:
- İlahi Hoca, bu koca kazanı o mumla nasıl kaynatacaksın,
sen bizi açlıktan öldürmek mi istiyorsun?
Hoca:
- Eee! Ben meydanın öbür ucundan mumla ısınıyorum da
şuracıkta bu kazan kaynamaz mı canım!

ÇARE


Nasreddin Hoca pazara giderken mahalleden şakacı biri
yanına gelip:
- Efendim, akşam uyurken fare ağzıma kaçtı. Bunun çaresi
nedir?
Nasreddin Hoca:
- Çaresi kolay, acıkmış bir kediyi                        yutuver!

YÜZÜK



Nasreddin Hoca yol üstünde çok değerli bir yüzük bulmuş.
Fakat kanuna göre; herhangi bir şey bulan kişinin çarşı
meydanında, bulduğu şeyi yüksek sesle üç defa duyurması
gerekiyormuş. Hoca, sabahın köründe çarşı meydanına
gitmiş ve bütün kuvvetiyle bağırmış:
- Çok değerli bir yüzük buldum! Üçüncüde insanlar çarşıya
doluşmuş:
- Ne söyledin ki Hoca? diye sormuşlar.
- Kanun üç defa bağırmamı istiyor. Dördüncü defa bağırırsam
belki kanunu çiğnemiş olurum. Fakat size bir şey
söyleyebilirim ki artık benim de bir pırlanta yüzüğüm var!

BALIĞIN BAŞI



Hoca, yolculuk sırasında mola verip bir handan içeri girer. Bu
sırada hana başka bir yolcu daha girer ve ikisi birden
hancıdan yemek isterler. Fakat hancı, yiyecek olarak sadece
tek bir balığın kaldığını söyler ve bunu paylaşmalarını önerir.
Bunun üzerine Hoca:
- Ben zaten balığın sadece başını yerim! der. Hancı bunun
nedenini sorar, Hoca da:
- Balık başı; zekayı arttırır, balık başı yiyen insan akıllı olur!
diye cevap verir. Bunun üzerine diğer yolcu hemen atılır ve
Hoca’ya:
- Balığın başını niye sen yiyormuşsun, ben de balık başı
yemek istiyordum!” der. Hoca da itiraz etmez ve balığın
gövdesini mideye indirir, karnını bir güzel doyurur. Diğer yolcu
ise sadece balığın başını yer ve yarı aç yarı tok Hoca’ya
çıkışır:
- Sen koca gövdeyi yedin karnını doyurdun, ben sadece kafayı
yedim aç kaldım! der. Bunun üzerine Hoca:
- Bak, nasıl da hemen akıllandın!

FARZ




Günlerden bir gün Nasreddin Hoca’nın evine birbirinden obur
üç molla misafirliğe gelmiş. Hoca, önlerine ne yemek
koyduysa silip süpürürlermiş. Öyle ki; kaplarda yemek bitince,‘sünnettir’ diyerek ekmekle iyice sıyırırlarmış. Bu sırada odaya
Hoca’nın oğlu girmiş. Mollalar, biraz da Hoca’yı hoşnut etmek
için;
- Aman ne güzel çocuk! Adı ne bunun? diye sormuşlar. Hoca;
- Adı Farz’dır, demiş. Mollalar şaşırarak birbirlerine bakmışlar:
- Bu ne biçim isim Hoca Efendi? Şimdiye kadar böyle bir isim
hiç duymamıştık!
Hoca, taşı gediğine koymuş:
- Yaa, Sünnet diyeyim de onu da yiyin!

YA BENİM YEMEĞİM?



Nasreddin Hoca, köyün birinde vaaz vermektedir. Laf
arasında, Hazreti İsa’nın göğün dördüncü katında olduğunu
söyler. Vaazdan sonra, bir kadın Hoca’ya yanaşıp;
- Hazreti İsa, orada ne yer ne içer? diye sorar. Bu
münasebetsiz soruyu duyan Hoca’nın da tepesi atar:
- “Ey hatun, köyünüze geleli kaç zaman oluyor; benim ne yiyip
içtiğimi sormuyorsun da Allah’ın peygamberini mi
soruyorsun!..”

26 Ekim 2014 Pazar

Pembe Panter


Temel oyuncakçı dükkânına geli-
yor, tezgâhtara diyor ki: 
-Bir Pembe Panter istiyorum. 
Tezgâhtar raftan Pembe Panter’i indiriyor, Temel’e veriyor. 
Temel bakıyor Pembe Panter’e 
“uşağım, bunun  başka rengi yok mudur da”

Spikerlik Seçmeleri



Bir gün Konya’da spikerlik seçmeleri yapılıyormuş. Ortalama yüz kişi katılmış. Yarışma başlamış yarışmadaki herkese küçük yazılar okutturmuşlar.
Konyalılar “k” harfine “g” diyorlar diye(mesela ”gonyalıyım” )herkesi elemişler. Sadece iki kişi kalmış, aslında onlarda g diyormuş ama onların yazılarında şanslarına k harfi geçmiyormuş.Bu ikisini bekleme odasına almışlar ve ne içersiniz diye sormuşlar.Bir tanesi:
- ben gola alayım,demis Onu da elemişler. Öteki de hemen aklından 
demek g diyenleri eliyorlar” demiş.
Bu sırada adam sormuş. Peki siz ne alırsınız? Cevap:
- Ben bir kazoz alayım

Arkeolog


Temel, Fadime’yi balayında Mısır’a götürmüş, piramitlerin birini gösterip:
- Bak Fadime bu tam 3001 yillik, demiş
Fadime’de saskinlikla :
- Nasil böyle eminkonuşup 3001 yil diyebiliyorsun ? demiş
- Geçen sene de gelmiştim ben buraya, rehberimiz o zaman 3000 yillik olduğunu söylemişti.

Kizgin demir

ikinci Dünya savaşı sırasında, Almanların esir kampında 
Yahudi bir esire,
- Hitleri ele geçirseydin ne yapardın? Diye sorulunca,

 Yahudi esir hiç düşünmeden,
- Kırk santimlik demir bir çubuk alıp, yarısını ateşte kor haline getirirdim. 

Sonrada soğuk tarafını kıçına sokardım, demiş.
- Niçin soğuk tarafını sokmak istiyorsun? 

diye sorulunca da, şöyle bir cevap vermiş Yahudi esir
- Sıcak tarafından tutup çıkarmasın diye.

Sosyal adalet


Bundan bir kaç on yıl önce genç bir Türk işadamı Güney Afrika’da
is gezisinde. Her şey umduğundan daha basarili ve çabuk gelişmiş.
Sözleşme bile imzalanmış. Dönüşüne tam bir gün var. Büyük Sinemalardan birinin önünden geçerken dikkatini “Ghandi” filmi çekiyor. Hani su bol Oscar’li uzun film. Hemen taksiden iniyor ve doğru gişenin önündeki kuyruğa. İnsanlar tuhaf tuhaf, bakıyorlar genç işadamına:
- Beydendi, siz yabancısınız galiba
- Evet, nereden anladınız?
- Burada beyazlar kuyruğa girmezler, onlar doğrudan gişeye gider
biletlerini oradan alırlar.
Adam biraz mahcup, tüm kuyruğu geçip gidiyor gişeye. Evet… Beyazlar için ayrı bir pencere:
-İyi günler efendim, bir koltuk rica ediyorum, arkadan ve ortadan
lütfen. Gişedeki kız şaşkın:
- Beydendi, siz yabancısınız galiba ?
- Evet, nereden anladınız?
- Burada beyazlar, koltukta degil, balkonda otururlar.
- Peki bir balkon lütfen. Adamcağız, balkonda filmi seyretmeye devam
eder etmesine de, Güney Afrika’da bizim sinemalar gibi uzun uzun aralar yok ki, sıkışır haliyle. Etraf karanlık, herkes filmi izliyor, dayanamaz ve ayağa kalkmaya karar verir. Tam kalkacak, yandaki sorar:
- Nereye beydendi?
- Hiiç… Tuvalete gitmem lazım..
- Beydendi, siz yabancısınız galiba ?
- Evet, ama nereden anladınız?
- Burada beyazlar, tuvalete gitmez ki, balkondan aşağı işeyiverirler. Adam şaşkın, tek güvendiği etraftaki karanlık. Balkonun korkuluklarına dayanır ve tam çisini ederken, aşağıdan bir zenci seslenir:
- Heeey sen yabancısın galibaaa…!!!
Adam iyiden iyiye şaşkın, karanlıkta ve sadece çisinden tanındığı
için ürkmüş…
Aşağıdaki devam eder:
- İnsan sadece birinin kafasına etmez ki, şöyle bir serpiştirir.
Bu memlekette sosyal adalet diye birey var!

Meslek



Küçük Temel’e ileride ne olmak istediği sorulur.
-Tohtor , ressam veya cam silicu olacağum.
-Daha kararlı değilsin yani?
-Yo karilaru çıplak görmeye kararliyum.

Yes-No


Temel ile Dursun bir gün ingiltereye giderler ve bir otele girerler.temel yorulduğu için Dursun”a
- “Ben yatayrum sen ne yapacaksun” der.Dursun
- “Bende dışarı çıkıyım biraz geziyim ama  burda herkes ingilizce konuşuyo biri bana bir şey sorduğu zaman ne diyeyim” diyince ,Temel
- “yes! dersin.” Dursun dışarı çıkar ve gezmeye başlar bir karete kursuna girip ringe çıkar 
Karete hocası Dursun”a ingilizce olarak
- dövüş yapalımmı der ve Dursun anlamadığı için dediklerinden
- “yes” der ve hoca bunu bir güzel döver.Dursun agzı burnu morarmış bir şekilde
 oteline döner ve Temel e
- “sen bana yes dersin demiştin dedim dayak yedim” der ve Temel atılır bu seferde
- “no!” dersin diyince türk tekrar karete kursuna gider ve 
yine ringe çıkar hoca buna ingilizce olarak
- “ulan sen daha akıllanmadın mı ?deyince” Dursun
- “no! “der ve yine dayak yer............

Dayak yemek istemeyrum



Bir Gün Temel İle Dursun Bir Otele Gitmişler. Oteldeki Bir Odaya Girmişler.Odada Sadece İki Katlı Ranza Varmış.Temel Dursuna Ben Altta Sen Üste Yat Demiş.Dursun Bu Dediğine Hayır Dememiş.Neyseki Yatma Vakti Geldi.Herkes Yattı.Odaya Hırsız Girdi.Ve Altta Yatan Temeli Dövmüş.Sonraki Akşam Bi Daha Hırsız Girmiş.Hırsız Hine Temeli Dövmüş.Temel Bu Sefer Dursuna Sen Altta Yat Ben De Üstte Yatim Demiş.Temelin Dediğine Tamam Dedi.O Akşam Gene Hırsız Girdi Demiş Ki Alttakini Çok Dövdük Biraz Da Yukardakini Dövelim Demiş.Bu Sırada Da Temel Yerini Değiştirdiği İçin De Dayak Yiyen Yine Temel Olmuş

Seninim



Yargıç, sanığı sorguya çekiyordu:
” Demek yüzüğü çalmadın da yolda buldun?”
” Evet efendim, yolda buldum. İnanmazsanız düşüren sahibine sorun!”
” Peki, sahibinin kim olduğunu biliyordun da, yüzüğü neden götürüp ona vermedin?”
” Verecektim ama… İçindeki yazıyı okuyunca vazgeçtim.”
” Ne yazıyordu yüzüğün içinde?”
” Ebediyen seninim, yazısı vardı efendim.”

Son Arzu



İdama mahkum olan Temel’e son arzusunu sormuşlar;
- “Penu oğlumin yanuna gömun!” demiş.
-”Ama oğlun yaşıyor!”
- “Olsun. Pen beklerum.”

Demirelin Namazi

 Demirel’e sormuş, ‘’Referandum oldu olacak, Türk iç politikasında üç köşe noktası ve bu üç köşe noktasında 3 isim var. Evren, Özal ve siz… Bu üç kişi üçgenin hangi köşelerine yerleştirilmeli? Siz bu üçgenin neresindesiniz?”Demirel bir hikaye anlatarak soruyu yanıtlamış. 

Fakir bir adam zamanla paraya, yalılara, her şeye kavuşmuş. Bir arkadaşına da bir gün dert yanmış, 
-‘Her şeyim var ama namaz kılmasını bilmiyorum’
Arkadaşı
- ‘O kolay’ demiş, ‘camiye gidelim. Yolda ben sana nasıl namaz kılınacağını anlatırım.’
Ve anlatmış.. ‘
-Hoca ne yapıyorsa sen de onu yap. Ayrıca ben sana ne yapıyorsam sen de aynısını hocaya yap.’Camide adam söylenenleri eksiksiz yapmış. Bir ara arkadaşı uzanmış, adamın hayalarını sıkmaya başlamış, adam da aynı anda hocanın hayalarını. Hoca ‘bırak’ diye çırpınıyor.
Adam -bırakmam’ ,diye çırpınıyormuş.‘
-Arkamdaki benim hayalarımı bırakmazsa ben de senin hayalarını bırakmam’Demirel hikayeyi şöyle bağlıyor:ÖZAL, EVREN VE BEN‘İşte üçgenin üç köşesindeki üç isim. Sayın Evren, Sayın Özal ve benim durumum böyle. Herkes birbirinin hayasını sıkmakla meşkul.

Kadinin Kaz i

"Demirel'e ülkenin durumu hakkında ne düşündüğü sorulmuş....
Demirel de soruyu yönelten kişiye:
- "bak sana bunu bir fıkrayla anlatayım da pazar neşesi olsun" demiş. 
Demirel'in anlattığı fıkra şu:

Osmanlı döneminde yolsuzlukları ile ünlü karakuşi adında bir kadı varmış. bir gün karakuşi kadı, bir fırının önünden geçerken burnuna güzel bir koku gelmiş.vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış sahibini bekleyen nefis bir ördek var.... karakuşi kadı, fırıncıya:
- 'ben bunu aldım' demiş. kadıya itiraz edilir mi? fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş. az sonra ördeğin asil sahibi gelmiş:
- 'hani bizim ördek?' fırıncı boynunu büküp:
- 'uçtu' deyince iş kavgaya dönüşmüş. kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış... gayrimüslim de peşinde kovalıyor...
bir duvardan atlarken, bilmeden duvarın öteki tarafındaki hamile bir kadının üstüne düşmüş. kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine düşmüş. can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış... sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak karakuşi kadı'nın karşısına çıkarmışlar. kadı sırayla sormuş...
ördeğin sahibi,
- 'bu adam ördeğimi hiç etti' diye şikáyet etmiş.
karakuşi kadı, fırıncıya sormuş:
- 'ne yaptın bu adamın ördeğini?'
fırıncı
- 'uçtu' demiş.
kadı, kara kaplı defterini açmış:
- 'ördeğin karşısında tayyar yazılı. tayyar 'uçar' anlamına gelir. o halde ördeğin uçması suç değil' diyerek, fırıncının ördek işinden beraatına karar vermiş. gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş. onun şikáyetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş:
- 'her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla...
davacı:
- 'benim tek gözüm çıktı. şimdi ne olacak?' diye sorunca karakuşi kadı
- 'şimdi' demiş, 'fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız. tabii gayrimüslim şikáyetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş.
çocuğunu düşüren kadının kocasına da karakuşi kadı:
- 'tamam' demiş, 'karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak.' böyle olunca adam da şikayetini anında geri almış, fırıncı bu davadan da kurtulmuş. kadı dönmüş yahudi'ye:
- 'senin şikáyetin nedir bre?' yahudi bir süre düsündükten sonra ellerini açmış,
- 'ne diyeyim kadı efendi' demiş, 'adaletinle bin yaşa sen, e mi !'
demirel bu fıkrayı anlattıktan sonra kendisini dinleyen topluluğa dönerek, kıssadan hisse:
- ananı "öpen" kadı ise, kimi kime şikáyet edeceksin?.. bugün ülkedeki durum bu! agnadın mı?"

23 Ekim 2014 Perşembe

Deve neden affetmedi?





Adamın birisi ticaret yaparak zengin olmuş  sonunda yaşlanmış, ölüm döşeğine düşmüş.

Fakat bir türlü can veremiyor. Çocukları babaları ile ilgili herkesi çağırmışlar ve haklarını helal etmelerini istemişler.

Gelenlerin hepsi haklarını helal etmişler.

Fakat adamcağız yine perişan, çırpınıyor ama bir türlü ölemiyor.

Hikaye bu ya sonunda adamın hayvanlarını bile getirmişler, sorulmuş; 
onlar da haklarını helal ettiklerini bildirmişler.

Ama yaşlı adam yine ölemiyor.

En sonunda yaşlı bir devesi aklına gelmiş.

O deveyi de getirmişler. Deveye sormuşlar:

-Hakkını helal ettin mi?

-Etmedim! -

Yaaa, neden etmedin?

-Bu adam bize çok yük vurdu; affettim.

Aç bıraktı, affettim.

Kırbaçla canımızı yaktı affettim.

"Ama biz elli devenin başına bir eşeği getirdi ya,

işte bu yüzden bir türlü affedemiyorum bu adamı "...

22 Ekim 2014 Çarşamba

Medya ve temel



Temel bir gun hamama gider Herkezin uzerinde pestemal vardir ama temelin 
uzerinde bir gazete kagidi sarilidir .... 
Temel'e sorarlar 
- Temel hayirdir niye pestemal degilde gazete kagidi 
Temel cevap verir: 
- Oglum medya herseyi buyutuyor.. 

Senin adın ne?




Temel ile karısı Fadime yayladan evlerine giderken önlerini eşkiyalar kesmiş.Eşkiyaların lideri,Temel ile Fadime'ye eğer isimleri,kendi akrabalarımın isimlerinden değilse onları öldüreceklerini söylemiş. 
Eşkiyaların lideri önce Temel'e sormuş:
- Senin adın ne?
Temel :
- Adım Temel demiş.
Eşkiya lideri :
- Tamam,seni öldüreceğim.
Sıra Fadime'ye gelmiş :
-Senin adın ne?
Fadime :
- Fadime demiş.
Eşkiya lideri :
- Senin adın bizim akrabalarda var,yani sen kurtuldun.
Adam tekrar Temel'e dönerek:
- Senin adın neydi,unuttum? der.
Temel :
- Adım Temel ama kahvede bana Fadime derler! 

Hapisaneden Firar :))




Ufak bir suçtan hapse düşen Temel'in koğuş arkadaşı sık sık hastalanmakta haftada bir doktora gitmektedir. 
Adamın doktordan her gelişinde bir uzvu kesilmektedir.Bir gün bacağı,sonra kolu,eli... 
Son gelişinde Temel koğuş arkadaşının kulağına eğilir manalı bir gülüşle : - Uy! Hemşerim sanmaki anlamayrum,bağa öyle geliyoki galiba sen kısım kısım firar edeysun =))) 

Adamı Gözümün Önüne Getiririm.



Arkadaşı Karadenizliye sormuş: 
- Yalnızken kendi kendine konuşma huyun var mıdır? 
- Ben kendi kendime konuşmam, demiş karadenizli, 

Adamı gözümün önüne getiririm, öyle konuşurum. 

TEMEL,MİGROS,TARİKAT

Temel tarikata girmek için başvurmuş. Şeyhin karşısına çıkarmışlar.
Temel;
- ''Şeyhim tarikata girmek istiyorum'' demiş.
Seyh'de;
- ''Olur, ama 3 hafta karınla yatmayacaksın'' demiş.
Neyse aradan üç hafta gecmiş ve temel şeyhin önüne tekrar gelmiş. Şeyh sormuş;
- ''Temel tamam'mı? Sabredebildin'mi?.
Temel;
- ''Valla, ilk hafta hiç problem yoktu. ikinci hafta sabrım çok zorlandı.
Ama dayandım ücüncü haftabir gün Miğros'a gitmiştik. Benim karı üst raflardan bir iki paket almaya çalışıyordu. 
Hatunun bacakları gözükünce içim gitti. Daha sonra paketler yere düştü. 
Benim karı da paketleri almak için eğilince dayanamadım daldım'' demiş. Şeyh de;
- ''Aaaa olmadı şimdi biz seni tarikata alamayız'' deyince.
Temel;
- ''Boşver tarikatı bizi artık Migros'a bile almıyolar''.

Katliam Peşinde..



Temel'in oğlu, her akşam sinemaya gideceğim diyerek kendinden para ister. Temel de hiç itiraz etmeden parayı verir. Fakat bu bir kaç hafta sürünce, durumdan şüphelenir. 
Bir gece oğlunu izler ve onun seks filmlerine gittiğini belirler. Ancak ”gençtir, bir süre sonra hevesi geçer” deyip sesini çıkartmaz. Günler geçip te.. durumda bir değişiklik olmadığını görür. İçten içe kızar oğluna. Bir gece oğlu eve geldiğinde onunla sert konuşmaya başlar;
— Uşağum pu yaşuna celdun heç utanmıdan her gece, her gece penden para isteysun!.Para isteyiduğun yetmiyur cibi pir de pu paralaru sekis filumlerune harcaysun.Mesela pu geceyu ele alalum, neydu pu gece cittuğun filimun adu?
Çocuk
— Katliam Peşinde…
Temel:
— Ula! Ula!! İlk gez normal pir filume citmuşsuun!,
Ancak şüphelenmeye devam eder:
— Söyle pakalum uşağum!! Basroldegi oyunçu kimdur?
Çocuk:
— Katli! dedum ya paba..

Nereden Geldim!!


 

Adam Paris'te bir lokantaya girer, bir köşedeki masaya oturur. Gelen garsona siparişini verir:
- Kızarmış tavuk yanında da patates kızartması istiyorum. Ama mutlaka "Poulet de Brest" olsun, yoksa yemem. Onun için önce çiğ tavuğu getirin bir göreyim! 
(*Poulet de Brest Fransa'da kaliteli bir label'dir.) 
Garson şaşırır ama sesini de çıkartmaz; bir süre sonra tavuğu getirir. Adam küçük parmağını tavuğun kıçına sokup çıkarır ve koklar:
- Siz beni aptal yerine mi koyuyorsunuz! Bu Brest tavuğu değil. Bu Nanterre'den gelmiş... 
Garson lahavle çekip mutfağa döner; biraz sonra yeni bir tavukla gelir. Adam yine küçük parmağını tavuğun kıçına sokup çıkarır, koklar:
- Bu da Brest tavuğu değil ki!! Bu Bordeaux yöresinde yetiştirilmiş... 
Deyince, yan masaların birinde oturan adam derhal kalkıp yanına gelir, pantolonunu ve donunu sıyırıp kıçını adama döner:
- Sanırım bu gün çok şanslı günümdeyim bayım! Ben yetimhanede büyüdüm. Anamı babamı hiç tanımadım. Acaba?!! Bana da nereli olduğumu söyleyebilir misiniz?

Sağ Klikle Neler Yapılır? :))


Neler Yapılmaz ki:))























18 Ekim 2014 Cumartesi

Help

Londra'da Thames Nehri kıyısında yürüyen Temel, nehirde boğulmakta olan bir İngiliz'in
- "Help, help" diye bağırıp imdat istemekte olduğunu görünce, 
-"İngilizce öğrenmek yerine yüzme öğrenseydin ya be adam
diye kendi kendine söylenmiş.