30 Haziran 2015 Salı

Avrupa Birliği hikayemiz




AB kapısındaki Litvanyaya sorulur :

-İlk atom bombası ne zaman atıldı ?

''-1945 yılında...''

-Tamam bildiniz , içeri buyurun.

  İkinci olarak Hirvatistana sorulur ,

-     İlk atom bombası nereye atıldı ?''

-     'Hiroşima'ya...''

-     Tamam siz de bildiniz , içeri buyurun.

    Türkiye'ye sorulur :

-     'Atom bombasının atıldığı Hiroşima'da kaç kişi öldü ve ölenlerin isimlerini alfabetik sırayla söyleyiniz...''.

Ihtiyar Kızılderili




Film ekibi, sahra çölünün kızgın güneşi altında çekim yapmaktadır. Zor şartlar altında çalışırlarken, ihtiyar bir Kızılderili sete doğru yaklaşır ve yönetmenin yanına giderek şöyle der ,
"...Yağmur, yarın !" ve gider...
Şaşıran yönetmen ,ertesi gün yağan yağmuru hayretle izler. Bu sırada ihtiyar Kızılderili yine gelir, 
"..Fırtına, yarın !"der ve aniden uzaklaşır.
Gerçekten de müthiş bir fırtına çıkar ve çölü birbirine katar.
Yönetmen emreder , 
"Çabuk bana o kızılderiliyi getirin! istediği parayı verin. O olmazsa biz bu filmi bitiremeyiz!".
Adamlar, kızılderiliyi bulur ancak yaşlı apaçi bir türlü razı olmaz. En sonunda teklif edilen bir milyon doları reddedemez ve adamlarla birlikte kampa gelir. 1 ay boyunca ,ihtiyar kızılderilinin söylediği her şey tutar , yağmur der yağmur, çöl fırtınası der, çöl fırtınası, kavurucu sıcak der, kavurucu sıcak...
Yönetmen gayet memnun mesut durumda filmi çekmeye devam eder. 
Derken bir gün yaşlı Kızılderili susar ve hiçbir şey  söylemez. 
Yönetmen, "nasıl olsa geçer" diye düşünerek bekler. 1 gün, 2 gün, 1 hafta, 1 ay derken yönetmenin sabrı taşar ve kızılderiliyi bir kenara çekerek öfkeyle sorar,
"Bana bak! sana bu iş için dünyanın parasını ödedim! bir an önce marifetlerini göstermeye başlamazsan seni buradan atacağım!". 
Kızılderili omuzlarını silker,
"..Radyo , kırıldı!"...

TAARRUZ



Cephede, taarruzdan önce son saniyeler. Komutan, askerlerine moral verici bir konuşma yapar ve şöyle bağlar:
-Şimdi kendinizi gösterme zamanı geldi arslanlarım. Göğüs göğüse, adam adama dövüşeceksiniz.
Temel, bir adım öne çıkar:
-Komitanum, baa düşen hancisudur, gösterur musunuz? Belçi eyilukla hallederum işi.

Pilav üstü


Temel, Almanya'dan gelen arakadaşı Dursun'u lokantaya götürür. Garsona:
-Baa bi kuru fasulye, pilav, üstüne de et, der.
Dursun:
-Baa da aynısından, ama üstüne etme!

BAS GAZA


Tırcı Dursun'la muavin Temel, kamyonlarına altı metre yüksekliğinde mal yüklemiş giderlerken, birden bir tünel ve önünde bir uyarı işareti görürler:

 "Azami yükseklik 3,5 metre".
Muavin Temel, etrafa dikkatlice baktıktan sonra 

Dursun'a döner:
-Bas gaza usta! Etrafta polis molis yok...

Sandalin küregi

Temel  arkadaslariyla baluga cikar.Sigara molasu verulum dediginde teknede ufak yollu yangin cikar ve yanik teshisiyle acile gelir.Fakat Agri ve sizilarindanda  sikayet edince 
Doktor ;
-Birde röngeninizi cekelim,der.
Doktor;
-Beyefendi sizin yaniginizdan cok kiriginiz var ,deyince
Temelde;
-Efendum ,beni sandalun küregiyle söndürdiler,der.

29 Haziran 2015 Pazartesi

vites

Temel bir gün kendisine son model bir araba almış ve hemen en yakın dostu olan arkadaşı olan dursun nun bulunduğu kahveye gitmiş ve şöyle demiş 
-dursun öyle bir arabam varki aklın kaçar demiş. 
Bunun üzerine dursun sormuş 
-temel bu arabanıın özelliği nedir dursuncuğum 
-ben bu arabayla istanbula tam 5 saat te gider tam 5 saat te gelirim demiş.
dursun şaşkınlık içinde 
-ula temel o nasıl olacak demiş 
-ben şimdi burdan arabamla hareket edip istanbula aliksanin yanına gidip oradan seni arıyacağım demiş Saatlerini ayarlamışlar ve temel yola çıkmış ,tam 5 saat sonra kahvehanenin telefonu çalmış ve telefonun diğer ucundaki kişi(aliksan) dursunu istemiş ve Temelin istanbulda oldugu kanitlanmistir.
Temel e telefonda şöyle der 
-ula 5 saate gittin haydi şimdide 5 saate dön gel iddanın parasını kazan temel tamam der ve yola çıkar ve 1 saat geçer temel yok 2 saat yok 5 saat yok.
1 hafta sonra temel döner herkes ve dursun hayretler içinde temele hemen sorarlar ula temel giderken 5 saat te gittinde gelirken neden 1 haftada geldin temel şöyle cevap vermiş 
-ula uşaklar elin gavuru bu arabaya ileri 5 vites koymuş geri vitesi 1 tane koymuşlar.

KAPLUMBAĞA TEMEL


Dört kaplumbağa, pikniğe çıkmaya karar vermiş. Erzakları hazırlayıp; bir yıl, iki yıl, beş, on yıl derken, otuz yıl sonra piknik yerine varmışlar. 

Gazozları, yiyecekleri, herşeyi ortaya çıkarmışlar. 
Bir bakmışlar gazoz açacağı yok. Tek çözüm, birinin eve gidip açacağı alıp gelmesi. Görev, içlerinde en küçük kaplumbağa olan Temel'e düşmüş. 
Genç kaplumbağa:
-Ben gelene kadar buradaki yiyeceklere dokunmazsanız giderim...
Diğerleri bunu kabul etmiş. Temel, yola çıkmış; bir,iki, on, yirmi yıl geçmiş. Bu arada, yaşlı kaplumbağalardan biri fenalaşmış. Arkadaşları ne yapsa faydasız, son bir dileği olup olmadığını sormuşlar:
-Gerçi genç kaplumbağaya söz verdik ama, şuradaki sarmalardan bir tanesini yesem olur mu?...
-Elbette...
Diyerek, sarmalardan birini vermişler. 

Tam ağzına atacağı sırada, genç Temel, çalıların arasından fırlamış:
-Gitmiyorum işte, gitmiyorum...

27 Haziran 2015 Cumartesi

Doktora tezi

temel amerika seyahatinde, barda tek başına oturan bayana yaklaşarak yanına oturup oturamayacağını sorar. aldığı olumlu yanit üzerine muhabbet başlar.

-Ne işle meşgulsünüz?" der Temel.

-Son zamanlarda doktora tezim olan, dünya insanlarının penisleriyle ilgili arastırma yapıyorum" der bayan. 
Bizimki sasirmistir ama hiç bozuntuya vermeden:
-Peki ne sonuç çıktı araştımanızdan?"
-Araştırmalar sonucunda gordum ki, en uzun penisler italyanlarda, en kalin penisler ise iranlılarda oluyor" der bayan ve ekler:
-Bu arada isminiz neydi"temel hemen cevap verir:

     -"roberto rafsancani"

Temelin essegi

temel ve eşşeği ormanda kaybolur.
ormanın derinliklerinde bir izbandut yollarını keser,
temel,

- "etme eyleme geçelim" der.
izbandut

 "ikinizi s..meden  olmaz" der de başka bir şey demez.
temel kara kara düşünürken izbandut bit bitin kurallarını belirtir;
-önce eşşek sonra sen.
eşşekle işini bitirir, sonra temelle.
ama temelin kafasına bir soru takılmıştır;
-neden önce eşşek?
izbandut verdği cevapla temeli sorusundan kurtarır;
-önce seni s...eydim  o sırada eşşek kaçardı.

Sünnet

karadenizliler, bir konferans duzenlerler. bu konferansa konusmaci olarak unlu bir amerikali bilim adami da davetedilir.Amerikali konuk, bir hafta erken gelir, hem tatil yapar hem de Türkleri yakindan tanima firsati bulur. karadenizliler ile Amerikali bilim adami hemen her konuda anlasirlar, uyum icinde konferans biter.ayrilik gunu gelir, karadenizlileri alir bir dusunce.
 -Biz bu degerli bilim adamina ne alalim? Aralarinda toplanirlar, baskan konunun önemini vurgulamak icin der ki:
- 'Biz bu türk dostu, degerli bilim adamina nasil bir hediye alalim ki bizi unutmasun? Hem kullanisli bir sey olsun, hem her eline aldiginda bizi hatirlasin?
salonda kisa bir sessizlik olur, arka siralardan Temel elini kaldirir: 

'sunnet ettirelum!...!

Yetimhane

adam paris'te bir lokantaya girmiş, bir köşedeki masaya oturmuş.
gelen garsona siparişini vermiş:
- kızarmış tavuk ve yanında patates kızartması istiyorum. ama mutlaka "poulet de brest" olsun, yoksa yemem. onun için önce çiğ tavuğu getirin bir göreyim! (poulet de brest: fransa'da kaliteli bir marka c.c.)
garson şaşırmış ama ses etmemiş; bir müddet sonra tavuğu getirmiş.
adam küçük parmağını tavuğun kı..nı sokup çıkarmış, koklamış.
- siz beni aptal yerine mi koyuyorsunuz, demiş. bu brest tavuğu değil. bu nanterre'den gelmiş...
garson mutfağa gitmiş; biraz sonra yeni bir tavukla gelmiş. adam yine küçük parmağını tavuğun kı..na sokup çıkarmış, koklamış.
- bu da brest tavuğu değil. bu bordeaux yöresinde yetiştirilmiş...
konuşmaları duyan ve adamın hareketini oturduğu dan izliyen bir adam kalkıp yanına gelmiş, pantolonunu sıyırıp kı...nı adama dönmüş:
- size zahmet olacak ama, demiş, ben yetimhanede büyüdüm. anamı babamı hiç tanımadım. bana nereli olduğumu söyleyebilir misiniz?

Afyon kaymagi

adamın biri erkek oğlu olması için tanrıya sürekli yalvarıyormuş.sonunda da iyice çaresiz kaldığı bir anda 
"erkek çocuğum olursa götümü yaptiracam" diye yemin etmiş. 
yıllar sonra erkek çocuğu olmuş. adam sözünü unutmamış. 
-madem söz verdik,yerine getirecez demiş.
bir dağa çıkıp orada kör bir çoban bulmuş ve olayı anlatmış. çoban ;
-eyvallah demiş, adamı becermiş . iş bittikten sonra adam 
-iyi günler demiş çobana.çoban da 
-"iyi günler afyonlu terzi sadık usta" demiş. adam şaşırmış. 
-nerden bildin terzi olduğumu diye sormuş. çoban da 
-"pantolonunun cebini yokladım,terzi işidir anladım " demiş. adam sormaya devam etmiş -peki usta olduğumu nasıl anladın demiş.çoban da
- " e gördüm ki işinde ustasın" demiş. adam 
-"adımın sadık olduğunu nasıl anladın " demiş bu kez de.çoban da 
-"e gördüm ki sözüne sadıksın" demiş. adam peki son soru demiş. 
-peki afyonlu olduğumu nerden biliyorsun diye sormuş.
çoban:
-götün de kaymak gibiymiş.

iddaa

Birden bire zengin olan kişiye gelen vergi memurları. 
-Bir günde nasıl bu kadar zengin oldunuz?
+Birisiyle iddiaya girdim ve zengin oldum.
-nasıl yani?
+mesela ben ağzımla gözümü ısırabiliyorum.
-tamam 100 tl'sine bahse varım.
adam takma gözünü çıkarır ve ısırır.
+ben ağzımla kulağımı da ısırabiliyorum.
ona da iddiasına girerler ve adam takma dişlerini çıkarır onuda yapar.
-!?!
+bende iki tane penis var paranin hepsine iddiaya girelim mi?
-ama takma değil dimi.
+evet değil. 
ve vergi memurları nasıl olsa oyle birşey olamaz diye iddiaya girerler.
adam pantalonunu vergi memurlarının indirmesini ister ve tek penisi olduğu görülür.
-bak bu sefer de biz kazandık, bizden aldığın tüm parayı kaybettin.(gülücük)
+yan komşumuzla da sizden alacağım paranın üç katı fazlasına ' gelen vergi memurlarının eline verebilirim' diye iddiasına girmiştim.

-bi siktir git ya!!

isini bilen

Bir gün kadının biri cam silerken aşağıya bir adamın üzerine düşmüş.adam da kadını soyup tecavüz etmiş.
hakim sormuş adama: 
-neden böyle bir şey yaptın?
adam da cevap vermiş:
-ben üzerime düşeni yaptım.

Kim bu Kadin?

Karı koca bir barda oturuyorlar. önlerindeki ickileri yudumlarken bardan içeri hoş bir hatun girer.bizimkilerin yanına gelir, adama sarılarak öper. karısına aldırmadan:
- Nasılsın hayatım ,epey oldu görüşemedik.

diyerek başka bir masaya gidip oturur.adamın karısı dayanamayarak sorar:
- Kim bu kadın?
adam sakin bir sesle yanıtlar:
- senden saklayacak değilim. metresim!
kadın çıldırır:
- ne bu ne cüret! bu ne ahlâksızlk!.. ben buna katlanamam.
derhal boşanıyoruz! sen ne ******** adammışsın meğer.
bir de utanmadan metresim diyorsun; her şey bitti anlıyor musun, boşanıyoruz! hem de derhal!.. 

adam gayet sakin bir tavırla karısına bakar:
- dur bakalım hele bir sakin ol. ne yani sevgilim etiler'deki dubleksi, akmerkez'deki daireyi, bodrum'daki tripleksi, 24 metre yatı,altındaki son model jeepi, kımızı spor arabayı, maldiv adalarındaki devre mülkü, mücevher ve takı kolleksiyonlarını falan bırakıp boşanmak mı istiyorsun? alt tarafı bir metres için bütün bunlardan vazgeçmeye değer mi bir tanem?
kadın bunları duyunca sakinleşir. çevresine bakınmaya başlar.biraz ilerideki masada oturan bir çift dikkatini çeker. kocasına sorar:
- şurada oturan bizim Suat degil mi?
kocası yanıtlar:
- evet
- peki yanındaki kim?
kocası gayet sogukkanlılıkla yanıtlar:
- kim olacak canım, metresi;
kadın önce duraksar. sonra burnunu kıvırarak kocasına sokulur:
- aaaa ! bizimkisi daha güzel valla!.

Hocanin ciftligi

Hoca ciftliginde tavuklariyla mutlu bir hayat yasarmis.Ülkede kitlik baslamis,Padisah "neolursa olsun mutlak vergi alin" 
 diyerek müstahsillerini (vergi memurlari)ülkenin dörtbir yanina salivermis.Hocanin ciftliginide ziyaret ettiklerinde,bakmislar hoca tavuklari yemliyor,bolcada bir bugday:
-Hocam,bu gitlik yilinda bu bugdayi nerden buldun ,tavuklara bol,bol atiyorsun demisler,almislar ambarindan bugdayi ve gitmisler.Ertesi gün  gene gelip bakmislar hoca budefada tavuklari misirla yemliyor.
-Hocam,bu gitlik yilinda bu misiri nerden buldun ,tavuklara bol,bol atiyorsun demisler,almislar ambarindan misiri ve gitmisler.
Ertesi yil gene gelmis vergiciler:Bakmislar hocanin kanepede oturuyor ve  hicbirsey yaptigi yok
-Hoca demisler sen bu misiri,bugdayi sakladin ,demisler.Sakladin ama foyan ortada,bu tavuklari neyle yemledin?
-Valla,demis hoca,bi tavuklara bakin hic yemlendikleri varmi hepsi zayif ,bi deri-bi kemik demis.
Gercektende bakmislarki tavuklar bi deri-bi kemik ama iclerinde 
2-3 tanesi varki besili,calimli,sismis havali,havalida geziyor.
-Hocam bak iste bunlar yemis demisler .
-Valla,demis ben bu isi artik yapmiyorum sIKILdim demis.Ben ne kadar yem var horoza veriyorum demis.Horozda kendine kim veriyorsa ona veriyor demis

Şınav


Temel reis, bir sabah parkta yürürken bir adam görmüş.Adam yerde, kollarını üstünde bir yatıp bir kalkarak, “şınav” çekiyormuş.Temel adama yaklaşmış; bir sağına geçip bakmış, bir soluna geçip bakmış, bir arkasına geçip bakmış.Sonra da adamın sırtına dokunmuş:
- Hey hemşeruuum,  karu çoktan kaçmuş altundan, boşuna yorma kendinu…

Yumurta

Hz. Davut’a hayvanlar dertlerini anlatıyorlar. Tavuklar geliyor. Davut, 
-Senin derdin ne olabilir ki, diye soruyor. Tavuk, 
-Her gün yumurtlamak kolay mı sanıyorsunuz, ya yumurtanın boyutlarını küçültün ya da bu .ötü büyütün, diyor

Üzerime


Bir keresinde Hoca’nın dostları toplanırlar; 
bağ ve bahçelik içinde bulunan, havası ve suyu güzel bir köyde bir kaç gün kalıp eğlenmek isterler. Daha gitmeden, orada yiyecekleri yemek ve meyveleri konuşmaya başlarlar. Her biri:
-Kuzu dolması benim üzerime !..
-Baklava, börek benim üzerime !..
-Yaprak sarması ve patlıcan dolması benim üzerime !..
-Meyvesi de benim üzerime!..
Derler ve âdeta birbirleriyle yarış ederler. Sıra Hoca’ya gelince, o da derhal:
-Bu ziyafet üç yıl böyle devam etse, oradan bir daha ayrılırsam, bütün dünyanın lâneti de benim üzerime!..

Ceviz


Hoca bir gün, biraz gezmek ve hava almak için evinden  çıkar. Tanıdıklarından birinin bostanına gider. Bostanda büyük bir ceviz ağacı vardır. Yaz sıcağında yürüyüp yorulan Hoca, bu ağacın serin gölgesine oturur. Başından kavuğunu çıkarıp bir tarafa koyar. Yorgunluğu biraz geçer. Gözüne bostandaki iri bal kabakları ilişir. Bunlar, bostanın şurasında burasında sık sık görülmektedir. İçlerinden bazıları iri lahana kadar büyüktür. Hattâ bir kısmı büyücek kazan kadar olmuştur.
Hoca bunları inceden inceye seyreder ve düşünür. Sonra da bir ceviz ağacının altına sırt üstü uzanır. Bu sefer de cevizler gözüne takılır. Hoca bu işte bir terslik görür. Kocaman birağacın üstünde ufacık bir ceviz; küçücük bir nebatın üzerinde de kocaman kabak!.. Olacak şey değil!.. Kendi kendine:
-Allah’ın bazı öyle yaptığı işler var ki, insanın aklı bir türlü almaz. Kocaman ceviz ağacında küçük bir meyve ve küçük bir nebat üstünde de davul kadar  kabak yaratmış!.. Doğrusu bu, hiç uygun düşmemiş. Ben olsaydım, bal kabağını ceviz ağacının üstünde ve cevizi de bal kabağı fidanı üstünde yaratırdım. Tabiî bu daha uygun düşerdi.
Diye düşünür. Bu esnada olgun bir ceviz ağaçtan düşer ve Hoca’nın kafasına isabet eder. Canı yanan Hoca, yerinden fırlar ve Tanrı’ya şükürler ederek:
-Allahım!.. Sen ne kadar büyüksün!.. Sen yine bildiğin gibi yap!.. Eğer benim aklımdan geçeni yapsaydın, şimdi benim halim nice olurdu?..

Bal


Hoca bir gün dostlarından birinin evine gider. Kendisine bol ikramda bulunurlar. Dereden tepeden konuşurken, sıra gelir ev sahibinin eliyle yetiştirdiği arıların balının methedilmesine... Kokusunun emsalsizliği, renginin altın sarısı oluşu, tadının ise, hiç tartışılamayacağı... Neler neler!
Bu arada Hoca’nın önüne de kocaman bir kâse bal konur. Evvelâ yemeğe başlar. Ekmeği bitirince de, kalan balı parmaklarıyla atıştırmağa koyulur. Ev sahibi, Hoca’nın balı bitirmeğe niyet ettiğini anlayınca canı gider. “Yeme” dese, ayıp olacak. Nasıl dese de Hoca’yı vazgeçirse!..
 Hemen Hoca’ya:
-Hocam, ekmeksiz bal içini yakar!
Der.
Hoca dostunun ne demek istediğini çok iyi anlar. Fakat aldırış etmez, yemeğe devam eder ve:
-Kimin içinin yandığını Allah bilir!

Bizim iller


Hoca’ya dostlarından biri misafir gelir. Beraberce yerler, içerler ve geç vakte kadar da oradan buradan hoş-beş konuşurlar. Yatma zamanı yaklaşınca, dostu:
-Bizim iller, bizim iller; yatarken üzüm yerler.
Diyerek, yatmadan önce üzüm yemek istediğini imâ eder. Hazır-cevap olan Hoca da derhal mısraın devamını söyler:
-Bizde öyle âdet yoktur; saklarlar da güzün yerler.
Diyerek işi lâtifeye döker ve dostunu yatağına yatırarak:
-Allah rahatlık versin!...
Dedikten sonra savuşup gider.

nasıl bilirsiniz?


Bir gün Temelin karısı ölür. 
Dinî âdetler yerine getirilir ve nihayet imam, cemaate:
-Ey cemaat!... Merhûmeyi  nasıl bilirsiniz?
Diye sorar. Cemaat bir ağızdan:
-Çok iyi biliriz!... Allah rahmet eylesin!..
Deyince, Temel başını sallayarak:
-Yahu kimi kimden soruyorsunuz? Siz onu, gelin, bir de                   bana sorunuz!..

Şükürler olsun


Bir gün Hoca’nın eşeği kaybolur. Eşeğini hem arar hem de:
-Şükürler olsun Ya Rabbi, sana çok şükür!..
Deyip neşeli neşeli durur. Hoca’nın bu duasını duyanlar:
-Neye şükrediyorsun Hoca? Eşeğin kayboldu. Yoksa kaybettiğine mi?
Diye sorarlar. O da:
-Evlatlar, nasıl şükretmeyeyim! Ya ben de üzerinde olsaydım, o zaman beraber kaybolacaktık. İşte buna, üzerinde bulunup kaybolmadığıma şükrediyorum!

26 Haziran 2015 Cuma

Rüsvet

Temel, bir Kayserili ve bir Diyarbakırlı ayni trafik kazasında ölmüş.. cenazeleri kaldırılmış. iki-üç gün gecmis, bir de bakmışlar ki Karadenizli Temel, çıkmış mezardan, üstünü silkeleyerek geliyor. önce büyük bir panik yasanmış haliyle, sonra bakmıslar bayağı kanlı canlı, cesaret edip yanına yanasmıs ve merakla sormuslar:
- yahu sen öteki dünyadan nasıl geri döndün? anlatmış:
- öte tarafta da işler buradaki gibi yürüyormus meğer, rüşvet, haksızlık, yolsuzluk... geri göndermek icin 5 bin dolar istediler, bastım parayı geri geldim.
- eee, diğer iki arkadaş niye gelmedi?
- vallahi ben gelirken, kayserili hâlâ "3.500 dolara olmaz mı, yap bir indirim de ayağımız alışsın!' diye pazarlık ediyordu.
- ya Diyarbakırlı?
- o da 'ben vermem, devlet versin!' diye inat ediyordu..

Hadi gidelum


Bayram Namazi


Gazete bayii si

Yaslı adamın biri gazete almak icin gazete bayisine gider.Bayiye bakan genc kıza
-Bana bi akşam bide sabah verirmisin der. 
Genc kızda sole cevap verir.
-Yok amca ben sana bir posta veriyim yeter.

16 Haziran 2015 Salı

Çoban Hesabı



Ağanın biri çobana “100 koyun” teslim eder...
 Yıl sonunda koyunları“eksiksiz” alacak,“çoban”ın parasını da o zaman ödeyecektir.Aradan bir yıl geçer.
“Hesap görme” zamanı geldiğinde, ağa, çobanı eve çağırıp der ki;
-“Koyunlar ne alemde?Doğuran veya ölen var mı?
Çoban başlar hesap vermeye;
-“Ağam,yağmur yağdı,gök çatladı,72’sinin ödü patladı.
Önden gitti baş toklu,Arkasından gitti beş toklu.
10’unu verdim kasaba,10’unu da katma hesaba.
Kurt kaptı birisini,Birisinin de getirdim derisini...”
O anda “yemek” yemekte olan ağa, o kadar kızmış, o kadar öfkelenmiş ki;sofradaki “yoğurt kâsesi”ni alıp, çobanın suratına fırlatmış!..Tabiî; çobanın yüzü bembeyaz yoğurtla kaplanmış!..
“Pişkin” çoban;Büyük bir “yüzsüzlük”le;
“Şükürler olsun” demiş,“Bu hesabı da yüzümün akıyla verdim!”

14 Haziran 2015 Pazar

BÜTÜN TOPLAR ATEŞ

"Tarihe ilgi duyanlar bilir. Osmanlı'nın çöküşünü başlatan "Balkan Savaşı" yenilgisinde dönüm noktası 23-24 Ekim 1912'deki "Kumanova Meydan Muharebesi"ydi. Bu savaşa Osmanlı'dan toprak almak ümidiyle minik Karadağ (Montenegro) Krallığı da, Sırbistan, Bulgaristan ve Yunanistan'ın müttefiki olarak katılmıştı.  Kumanova'da savaş başlarken Karadağ Kralı Nikola atının üzerinde "Bütün toplar ateş" diye bağırarak komut vermiş. Sonra yanındaki yavere "İkisi birden" diye fısıldamış. Çünkü Karadağ ordusunun sadece iki topu varmış.