27 Haziran 2015 Cumartesi

Ceviz


Hoca bir gün, biraz gezmek ve hava almak için evinden  çıkar. Tanıdıklarından birinin bostanına gider. Bostanda büyük bir ceviz ağacı vardır. Yaz sıcağında yürüyüp yorulan Hoca, bu ağacın serin gölgesine oturur. Başından kavuğunu çıkarıp bir tarafa koyar. Yorgunluğu biraz geçer. Gözüne bostandaki iri bal kabakları ilişir. Bunlar, bostanın şurasında burasında sık sık görülmektedir. İçlerinden bazıları iri lahana kadar büyüktür. Hattâ bir kısmı büyücek kazan kadar olmuştur.
Hoca bunları inceden inceye seyreder ve düşünür. Sonra da bir ceviz ağacının altına sırt üstü uzanır. Bu sefer de cevizler gözüne takılır. Hoca bu işte bir terslik görür. Kocaman birağacın üstünde ufacık bir ceviz; küçücük bir nebatın üzerinde de kocaman kabak!.. Olacak şey değil!.. Kendi kendine:
-Allah’ın bazı öyle yaptığı işler var ki, insanın aklı bir türlü almaz. Kocaman ceviz ağacında küçük bir meyve ve küçük bir nebat üstünde de davul kadar  kabak yaratmış!.. Doğrusu bu, hiç uygun düşmemiş. Ben olsaydım, bal kabağını ceviz ağacının üstünde ve cevizi de bal kabağı fidanı üstünde yaratırdım. Tabiî bu daha uygun düşerdi.
Diye düşünür. Bu esnada olgun bir ceviz ağaçtan düşer ve Hoca’nın kafasına isabet eder. Canı yanan Hoca, yerinden fırlar ve Tanrı’ya şükürler ederek:
-Allahım!.. Sen ne kadar büyüksün!.. Sen yine bildiğin gibi yap!.. Eğer benim aklımdan geçeni yapsaydın, şimdi benim halim nice olurdu?..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder